top of page
  • Kültarih

II.BAYEZİD (SOFU)




II.BAYEZİD (SOFU)

SALTANAT SÜRESİ : 31 YIL (1481 – 1512)


Osmanlı tarihinin yazılmasını emreden ilk padişah olmuş, ünlü tarihçiler Neşri ve Bitlisî’nin eserleri onun döneminde yazılmıştır.


Fatih Sultan Mehmet’in büyük oğludur. Annesi Gülbahar Hatun’dur. 1448 yılında doğmuş 1481 de ise padişah olmuştur. Kardeşi Cem Sultan’la olan saltanat kavgasından ötürü döneminde büyük fetihler pek yoktur. Fakat bu dönemde imparatorluğun sınırları korunmuş, ordunun gücü artırılmış ve daha sonraki dönemlerde büyük fetihlerin gerçekleştirilmesi için uygun ortam hazırlanmıştır.


ŞEHZADELİĞİ

İstanbul’un fethinden sonra, Şehzade Bayezid 7 yaşlarındayken Hadım Ali Paşa danışmanlığında Amasya valisi olan Bayezid, burada o dönemin en ünlü âlimlerinden dersler aldı ve padişah olacak şekilde yetiştirildi. O günlerde Amasya kenti bir eğitim ve kültür merkeziydi. Devrin meşhur âlimlerinden dersler aldı, İslami ilimlerin pek çoğunu öğrendi. İslami ilmin yanı sıra matematik ve felsefe tahsili de aldı. Ayrıca Şeyh Hamdullah'tan da hat dersleri aldı. Arapça ve Farsçanın yanı sıra; Çağatay lehçesi ve Uygur alfabesini de öğrendi.

Amasya’daki sancak beyliği sırasında, bölgede cereyan eden başlıca siyasî olaylar, Dulkadiroğlu Alâüddevle’nin Osmanlılara sığınması, Yûsufca Mirza kumandasındaki Akkoyunlu kuvvetlerinin Tokat’ı tahrip etmesi (1472) olmuştu. Otlukbeli Savaşı’nda Kazova da orduya katılan Bayezid sağ kolda yer aldı. İran’dan gelen tüccarların mallarının yağmalanması üzerine gönderdiği kuvvetler 1479’da Torul ve yöresini Osmanlı topraklarına kattı. Afyon kullandığı için (Evet uyuşturucu olan Afyon. Buradan padişahlara peygambermişçesine yaklaşmamamız gerektiğini anlıyoruz. II.Selim de içki tüketirdi, içki ve tütünün kullanılmasını yasaklayan IV.Murad ise bizzat kendisi çok fazla içki kullandığı için daha henüz 28 yaşındayken vefat etmemiş midir?) bir ara babası ile arası açılmış, ancak Fâtih oğlunu buna sürükleyen Hızır Paşazâde Mahmud ile Müeyyedzâde Abdurrahman’ın öldürülmelerini emretmişse de Bayezid musâhiplerini korumuş ve babasına zayıflamak için aldığı bazı “müferrihât”tan vazgeçtiğini bildirerek af dilemiştir. Bunun dışında Bayezid’in mülklere ve vakıflara getirilen kısıtlamaları uygulamada ağır davranması ve İstanbul’a gönderilmesi istenen bir tüccarı teslim etmemesi gibi birkaç küçük olay yüzünden de babası ile münasebetleri bozulmuştu.


TAHTA ÇIKIŞI

Fâtih Sultan Mehmed’in 3 Mayıs 1481’de ölümü, Bayezid ile Karaman sancak beyi olan kardeşi Cem’i tahta geçme konusunda karşı karşıya getirdi. Fâtih’in düzenlediği kanunnâmede padişah olacaklara “nizâm-ı âlem” için kardeşlerini öldürme hakkı tanıması, şehzadeler arasındaki saltanat mücadelesine yaşamak arzusu gibi bir mahiyet de vermişti. Sadrazam Karamanlı Mehmed Paşa, Bayezid ve kardeşi Cem Sultan'a ulaklar gönderdi. Ancak Cem Sultan, kendisine gönderilen haberci yolda, Bayezid taraftarı olan Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa tarafından yakalanarak alıkonduğu için babasının ölüm haberini geç öğrendi. Bu arada Bayezid'in tarafını tutan yeniçeriler İstanbul da isyan ederek Cem Sultan taraftarı Karamanlı Mehmed Paşa'yı 4 Mayıs 1481'de öldürdüler, bu hengame sırasında İshak Paşa bir an önce gelmesi için Bayezid’e dâvetnâmeler gönderirken onun İstanbul’da bulunan oğlu Korkut’u babasına vekâleten tahta oturtmuştu. Babasının vefatını 7 Mayıs’ta öğrenen Bayezid 4000 atlı ile yola çıkarak 21 Mayıs’ta Üsküdar’a ulaştı. Kadırga ile İstanbul’a geçip babasının cenaze merasimine katıldıktan sonra Topkapı Sarayı’na girdi. 22 Mayıs 1481’de toplanan Dîvân-ı Hümâyun, Şehzade Korkut’un saltanatı babasına bıraktığını ilân etti.


II.Bayezid’in cülusu (Minyatür : Hünername)


CEM SULTAN OLAYI

Cem Sultan, babasının meşhur Kanunnâme'sine koydurttuğu "Her kimseye evladımdan saltanat müyesser ola karındaşlarını nizam-ı âlem için katletmek münasiptir. Ekser ulemâ dahi bunu tecviz etmişlerdir..." hükmü gereği öldürüleceğinden emin olduğundan, Konya civarında topladığı bir miktar askerle Bursa'ya doğru ilerledi. Cem Sultan 4000 kadar askeriyle birlikte 27 Mayıs 1481'de İnegöl önlerine geldi. Sultan II. Bayezid, Ayas Paşa idaresindeki bir orduyu Cem Sultan'ın üzerine gönderdi. 28 Mayıs'ta yapılan muharebeyi kazanan Cem Sultan Bursa'da padişahlığını ilan etti. Kendi adına hutbe okutarak para bastırdı ve çeşitli fermanlar yayımladı. Bu saltanatı ancak yirmi gün sürdü. Sultan II. Bayezid'e gönderdiği arabulucularla, özellikle büyük halası Selçuk Sultan ile kendisinin Anadolu'da, Sultan Bayezid'in de Rumeli'de padişah olmasını ve Osmanlı topraklarını eşit olarak paylaşmayı teklif etti, kan dökülmemesini talep etmiş, Bayezid buna "Hükümdarlar arasında akrabalık yoktur." şeklindeki Arap atasözüyle karşılık vermişti. Bunun üzerine Sultan II. Bayezid, ordusuyla birlikte Cem Sultan'ın üzerine yürüdü. Yenişehir Savaşı’nda (22 Haziran) yenilen Cem Mısır’a kaçtı; Karamanoğlu Kasım’ın çağrısı üzerine tekrar Anadolu’ya dönerek şansını bir daha denediyse de sonunda Rodos şövalyelerine sığınmak zorunda kaldı (29 Temmuz 1482). Bayezid kardeşinin serbest bırakılmaması için büyük çaba harcamak ve bazı tavizler vermek gereğini duydu. Cem’i göz altında bulundurmaları için şövalyelere her yıl 40.000 duka ödenmesine ve onlara Osmanlı topraklarında serbestçe ticaret hakkı tanınmasına dair bir anlaşma yapıldı. Babası Fatih gibi savaşçı bir kişiliğe sahip olan Cem Sultan’ın Osmanlı tahtına çıkmasını Avrupalılar istemiyordu. Zira bu konuda babasına benzeyen Cem’in Fatih’in yarım bırakmak zorunda kaldığı işi tamamlamasından korkuyorlardı. Bu sebeple Rodos şövalyeleri tarafından aynı yılın Eylülünde Fransa’ya götürüldü. Osmanlı Devleti, Cem’in 1495 de Napoli’de öldürülmesine kadar (bazı rivayetlere göre Bayezid’in casusları tarafından zehirlenmiştir) Hristiyan ülkelerince devletin parçalanmasına alet edilmesi ihtimali ile karşı karşıya kaldı. Cem hayatta oldukça Bayezid, durumunu emniyette göremedi ve büyük teşebbüslere (fetih politikası) girişemedi. Bunda ‘’Sofu’’ lakabı alacak kadar dindar (!) birisi olduğundan mütevellit barışçıl bir politika benimsemesi de etkili olmuştur. Fakat bu süre içinde Hersek, Osmanlı idaresi altına sokuldu (1483). 1484’te yapılan Boğdan seferiyle Tuna ağzındaki Kili ve Kuzey Besarabya bölgesindeki Akkerman kaleleri alındı. Fatih'in ölümü ve Şehzade Cem'le II. Bayezid arasındaki taht mücadelesi, İtalya'nın fethi projesinin bir müddet daha ele alınmamasına neden oldu. Nihayetinde Osmanlı Devleti'nin, İtalya'daki tek kalesi olan Otranto ele geçirilmesinden 13 ay sonra, 10 Eylül 1481'de kaybedildi. Böylece, Fatih Sultan Mehmet tarafından başlatılan İtalya Seferi Osmanlı Devleti’nin iç problemleri sebebiyle durduruldu.


İtalyan ressam Pinturicchio'nun çizimiyle Cem Sultan


OSMANLI – MISIR SAVAŞI

Hatırlanacağı üzere Osmanlı – Memluk ilişkileri Fatih Döneminde Hicaz Su Yolları Meselesinden dolayı bozulmuştu. Hicaz Su Yolları meselesine ilaveten, Memluklerin taht kavgası esnasında Şehzade Cem’e destek vermeleri ayrıca Memluklerin Dulkadiroğulları üzerinde hakimiyet kurma çalışmaları ve Adana-Tarsus bölgesindeki Ramazanoğulları beyliğinin iç işlerine karışması Sultan Bayezid’i de rahatsız etti. Bu yüzden Ramazanoğlu Mehmet Bey, Bayezid’e sığındı ve ülkesini Osmanlılara bıraktığını bildirdi. II. Bayezid belirtmiş olduğumuz nedenlerden dolayı 1485 yılında Memlukler üzerine yürüdü. Çukurova bölgesindeki “Ağaçayırı” denilen savaşlar tam 6 yıl sürdü (1485-1491), fakat kesin bir sonuç sağlanamadı. Tunus beyinin aracılığıyla İstanbul’da yapılan anlaşmaya göre Ramazanoğulları ülkesi Osmanlılarda kaldı, yalnız Çukurova’daki üç kasaba Kölemenlere (Memlukler) verildi.


Levni'ye ait II. Bayezid minyatürü

OSMANLI – VENEDİK İLİŞKİLERİ

Bayezid döneminin dış siyasetinde en büyük dalgalanma Venedik ile olan münasebetlerde görülmektedir. Başlangıçta, mevcut 1479 anlaşmasının bazı hükümlerini Venedik lehine değiştiren yeni bir anlaşmaya varıldı (6 Ocak 1482). Fakat Venedik Osmanlı hazinesine vermekte olduğu yıllık 10.000 dukayı ödemeyince Cem’in ölümünden sonra kendini daha serbest hisseden Bayezid Türk limanlarını Venedik ticaretine kapattı (1496). Bu sırada Kemal Reis kumandasındaki Osmanlı donanması da Dalmaçya sahillerini vurmaya başlamıştı. Venedik’in Türkler’e karşı Fransa ile ittifak yapması üzerine İstanbul’daki Venedikli tâcirler tutuklanıp mallarına el konuldu ve ardından savaş ilân edildi (1498). Dört yıl süren bu savaşta Türk donanması önce 9 Ağustos’ta Modon, 15 Ağustos’ta da Koron limanlarını ele geçirdi. Friuli bölgesine saldıran Türk akıncıları da Venedik önlerine kadar ilerlediler. Öte yandan Papa VI. Aleksandr ve Macar Kralı II. Ulaszlo ile ittifak yapan Venedikliler, İspanya ve Fransa gemilerinin de katılmasıyla 1501 yazında Midilli ve Çeşme’ye saldırmışlar, ancak bir sonuç alamamışlardı. Sonunda Venedik Cumhuriyeti papanın Haçlı çağrısının da etkisiz kaldığını görünce II. Bayezid ile anlaşma gereğini duydu. 14 Aralık 1502’de İstanbul’da Grekçe olarak düzenlenen, ancak Doc Leonardo Loredano tarafından 20 Mayıs 1503’te onaylanan antlaşmaya göre Venedik eskisi gibi yıllık 10.000 dukayı ödeyecek, Santa-Maura’da el koyduğu 34.000 dukayı da geri verecekti. Buna karşılık yeniden ticaret serbestliğine kavuşacak ve İstanbul’da üç yılda bir değişen bir baylo (bailo) bulundurma hakkını elde edecekti.


II. Bayezid’i tahtında gösteren bir minyatür (Tâcü’t-tevârîh, İÜ Ktp., TY, nr. 5970, vr. 366a)


SÜNNÎ – ŞİÎ ÇATIŞMASI

Akkoyunlu Devleti’nin yıkılmasından sonra, İran, Azerbaycan ve Doğu Anadolu’da Tebriz başkent olmak üzere bir Türk devleti olan Safevî Devleti kurulmuştu (1502). Bu devletin kurucusu Şah İsmail’dir. Büyük dedesi Erdebil Şeyhi Safiyüddin’den dolayı, kurduğu devlete Safevî adı verildi. Bayezid’in barışçı ve çekingen siyaseti Safevîler’le ilişkilerde de Osmanlılar’ın aleyhine gelişti. Şah İsmâil’in Şiî siyaseti Anadolu’da etkisini gösterirken bu yayılmayı ısrarla önlemeye çalışan kişi Trabzon sancak beyi Şehzade Selim oldu. 20.000 kişilik bir Safevî kuvvetinin Ankara’ya kadar ilerlemesi tehlikenin büyüklüğünü gösterince Şiî olduklarından şüphelenilen 16.000 kişi Anadolu’dan Rumeli’ye göç ettirildi. Şah İsmail taraftarlarının çalışmaları sonucunda Anadolu’da isyanlar çıkmıştır. Bu isyanların en önemlisi Şah kulu İsyanı idi (1511).


Anadolu’da Şah İsmail’in propagandasını yapan Şah kulu, büyük bir isyan çıkardı (1511). 1511’de baş gösteren Şahkulu İsyanı Anadolu’yu baştan başa kana boyadı. Bu ayaklanmalar sırasında Tokat’ta Şah İsmâil adına hutbe bile okutuldu. Artan huzursuzluklar Bayezid’in tahtı kaybetmesinde büyük rol oynayacaktı. Şehzadeler arasındaki huzursuzluğun ortaya çıktığı dönemde Şah Kulu önderliğindeki Kızılbaşlar isyan etti. İsyancılar; Antalya, Kızılcakaya, Korkuteli, Elmalı, Burdur ve Keçiborlu yerleşimlerine baskın yaptıktan sonra Kütahya önlerine geldi. Kendi üzerine gönderilen Anadolu Beylerbeyi Karagöz Ahmet Paşa yönetimindeki Osmanlı kuvvetlerini mağlup edilerek paşa esir alınsa da şehir ele geçirilememiştir.

Şahkulu isyanının büyümesi üzerine Vezîr-i âzam Hadım Ali Paşa isyanı bastırmakla görevlendirildi. Karaman Beylerbeyi Haydar Paşa'yı öldürdükten sonra kuzeye ilerleyen Şah kulu, Altıntaş mevkiinde Şehzade Ahmet ile Hadım Ali Paşa'nın kuvvetlerince kuşatıldı. Bu sırada Şehzade Ahmet ile yeniçeriler arasında yaşanan anlaşmazlıktan faydalanan Şahkulu kuşatmadan kurtulmayı başardı. İsyancıları takip eden Hadım Ali Paşa Sivas civarındaki Çubukova ya da Gökçay mevkiinde Şahkulu kuvvetlerine yetişti ve Temmuz 1511'de yapılan çarpışma sonucunda Şahkulu ve kuvvetleri yenilgiye uğratıldı. Bu çarpışmada Şahkulu öldürülürken, Hadım Ali Paşa'da aldığı yaralar sebebiyle bir süre sonra hayatını kaybetti.


Sultan II.Bayezid

BABA – OĞUL ÇATIŞMASI

Gençliğinde eğlenceli bir hayat süren Bayezid, yaşlandığında yalnızlığı ve ibadeti tercih etti. İlerlemiş yaşı, devlet işlerine bakmasına engel olduğundan idareyi vezirlere bıraktı. Oğullarından Ahmet Amasya’da, Selim Trabzon’da, Korkut Antalya’da, Şehinşah Karaman’da bulunuyordu. Yaşı ilerleyen ve nikris hastalığı yüzünden sağlığı bozulan Bayezid, davranışlarıyla kendisine benzeyen büyük oğlu Ahmet’i tahta geçirmek istediğinden, oğulları arasında çok erken bir mücadele başlamasına sebep oldu. 1503’te İstanbul’a gelen Venedik elçisi Andrea Gritti, padişahın bu eğilimine karşı Korkut’un kendisini saltanata en lâyık şehzade olarak gördüğünü, Selim’in ise İran şahı ile savaşından ötürü ün kazandığını belirtmektedir. Şahkulu 1511 baharında ayaklanınca büyük bir Sünnî-Şiî çatışması başlamıştı. Bu isyanı bastırmakla görevlendirilen Şehzade Ahmet’in başarısızlığı Selim’in şansını daha da arttırdı. Oğlu Süleyman’ın sancak beyi olduğu Kefe’ye giden Selim Silistre’ye naklini istedi. Teklifi kabul edilmeyince de topladığı kuvvetlerle Kili’ye geçip Edirne’ye doğru yürüdü (Haziran 1511). Bu durumda Bayezid Selim’i Semendire’ye nakletti ve Ahmet’i tahta geçirmeyeceğine de söz verdi, ancak bu anlaşma sürekli olmadı. Bir süre sonra babasının üzerine yürüyen Selim Uğraşköy savaşında yenilerek Kefe’ye döndü. Ancak Ahmed’in İstanbul’a çağrılması onu istemeyen yeniçerileri ayaklandırdı (21 Eylül 1511). Geri dönen Ahmet Konya’yı ele geçirdi. Bu defa da yeniçeriler padişahın idaresizliğini öne sürerek Selim’in kendilerine serdar tayin edilmesini istediler. Sonunda Bayezid bu teklifi kabul etmek zorunda kaldı. Olaylar sırasında Bayezid’in hizmetinde bulunan Cenevizli Antonio Menovino’nun naklettiğine göre 19 Nisan’da İstanbul’a gelen Selim Yenibahçe’de karargâhını kurduktan sonra saraya gidip babasının elini öptü. Bayezid onun Anadolu’ya geçmesini isteyince de tahtın sahibi olursa gönül rahatlığıyla savaşabileceğini belirtti. Bunun üzerine Bayezid saltanatı ona bıraktı. Böylece yeniçerilerin desteğiyle tahta çıkan Bayezid 30 yıl, 11 ay, 2 gün süren bir saltanattan sonra yine yeniçerilerin baskısıyla 24 Nisan 1512’de tahttan çekilmiş oldu.

BİLİNMESİ GEREKENLER


Uyuşturucu Kullanan Sofu Padişah

Konu başlığı padişaha düşmanlık beslediğimizi göstermemektedir. Olanı yazmaktayız. Daha öncesinde de belirttiğimiz üzere gençliğinde eğlenceli bir hayat süren Bayezid, Afyon kullandığı için bir ara babası ile arası açılmış, ancak Fâtih oğlunu buna sürükleyen Hızır Paşazâde Mahmud ile Müeyyedzâde Abdurrahman’ın öldürülmelerini emretmişse de Bayezid musâhiplerini korumuş ve babasına zayıflamak için aldığı bazı “müferrihât”tan vazgeçtiğini bildirerek af dileyerek uyuşturucu kullanmaya tövbe etmiş ve yaşlandığında yalnızlığı ve ‘’Sofu’’ derecesinde ibadeti tercih etmiştir. Buradan çıkarmamız gereken sonuç ise padişahlara peygambermişçesine yaklaşmamamız gerektiğidir. Padişahlarda bizim gibi insanlardı ve duyguları, zevkleri ve nefisleri vardı. Onlarında sevapları ve günahları var. İçki tükettiklerini yazan tarihçilere ‘’sen bilmezsin, padişahlar Müslümandı içkiyi ağızlarına dahi sürmemişlerdir, Osmanlı’yı ve padişahı kötülemek için uyduruyorsunuz’’ diyerek saçmalayan bir kesim var ve bu kesim gerçekleri kabul etmek istemeyerek bağnaz bir şekilde cahilce yorumlar yapmaktadırlar. Mesela II. Selim de içki tüketirdi, içki ve tütünün kullanılmasını yasaklayan IV.Murad ise bizzat kendisi çok fazla içki kullandığı için daha henüz 28 yaşındayken vefat etmişti. Örnekler çoğaltılabilir ama bunlar bilinen gerçeklerdir.

Küçük Kıyamet

Bayezid sükûneti seven, memleketi mâmur, halkı refah içinde görmek isteyen bir padişah olmakla beraber bu emeline ulaşamadı. Bunun birçok sebebi arasında kendisinin giderek hoşgörüden uzaklaşmasının ve yönetimi ehil olmayan kişilere bırakmasının da payı vardır. 1492 ve 1502 yıllarındaki veba salgınları pek çok ölüme yol açmış, altı yıl süren bir kıtlık da büyük sıkıntılar doğurmuştu. İstanbul’da 11 Eylül 1509’da başlayıp kırk beş gün süren deprem, 1070 evle 109 mescidin yıkılmasına ve 5000’den fazla can kaybına sebep olduğundan “küçük kıyamet” diye anılmıştı.

Yahudilere Yardım

Zengin İspanya Yahudilerinden Don İsak Abravanel ve Saray Haznedarı Don Abraham Senor, 30.000 altın Duka karşılığında İspanya'dan kovulmayı durdurmaya çalıştılarsa da bunu engelleyemediler. Bu dönemde göçmenlere kucak açan Osmanlı Sultanı II.Bayezid ; eyalet yöneticilerine bir emir yayınladı. Piri Reis'in amcası Kemal Reis'in kumandasındaki Osmanlı kadırgalarıyla gelen göçmenler; başta İstanbul, Edirne ve Selanik olmak üzere, İzmir, Manisa, Bursa, Gelibolu, Amasya, Patros, Korfu, Larissa ve Manastır'a yerleştiler veya yerleştirildiler. Yükselme devrine giren Osmanlıların ihtiyacı olan kalifiye eleman ihtiyacını bu Yahudiler karşıladı. Sinagog sayısı 44'e ulaşan İstanbul'da Yahudi nüfusu 30.000'i aşınca, şehir Avrupa'nın Yahudi merkezi hâline geldi. İspanya'da devlet görevinde bulunanlar, başta dış ilişkiler ve maliye olmak üzere çeşitli konularda Saray'da vazife edindiler. 16. yy.da en parlak dönemini yaşayan ve en geniş sınırlara ulaşmış Osmanlı İmparatorluğu'nda bu danışmanların da etkisi görüldü.

1493'te Osmanlı'ya ilk matbaayı getiren Yahudiler; ayrıca barut imali ve top dökümü konularında uzmanlaşmış olduklarından Osmanlı ordularını bu silahlarla donattılar.


II. Bayezid, İspanya’yı teke zorlanan Yahudileri ülkeye kabul edip göçmen olarak İstanbul, Edirne ve Selanik’e yerleştirdi. Resim, İspanya’dan gelen Yahudilerin II. Bayezid’e hediye vermesini betimliyor.

Kristof Kolomb İstanbul’a Geldi mi?

Bazı kaynaklarda Kristof Kolomb’un İspanya’dan önce İstanbul’a II.Bayezid’in huzuruna çıkıp ‘’Yeni Dünya’’nın keşfi için gemiler istediği fakat Sofu padişahımız ‘’Bize Mekke ve Medine ve bu cezîre-i dünyanın feth ü teshîri lazımdır, eyle derya aşırı mesafe-i baîdeye bizim gitmemiz lazım değildir.’’ Diyerek Kristof Kolomb’un bu isteğini geri çevirdiği yazılmaktadır. Bunlardan bir tanesi Evliya Çelebi’nin hikayelerinde geçmiş olsa da artık Kolomb’un keşfinin öneminin anlaşıldığı onyedinci yüzyılın son çeyreğinde yazan Evliya’nın bu hikayeyle dönemin Osmanlılarını ince bir üslupla eleştirdiği farz edilebilir. Her halükârda Kolomb’un Padişah’ın huzuruna çıkmadığını da biliyoruz, çıkmasının bir mantığının olmadığını da. Olası bir Amerika keşfi için yapılan keşif seferinin bir Akdeniz gücü tarafından gerçekleştirilmesi mümkün olsaydı, Cenovalı kâşifimizin İstanbul’a kadar gelmesine gerek yoktu; desteği direkt kendi memleketinden alabilirdi.

II. Bayezid ve Leonardo da Vinci

Osmanlı Sultanı II. Bayezid, Haliç üzerine bir köprü yaptırma fikrine kapılmış bunu da epey geniş bir çevrede duyurmuştu. Leonardo da sultanın bu fikrini duymuş ve ona bir mektup yazmış, dört projesini sultana sunmuştu. Leonardo, mektubunda rüzgarla dönen değirmenlerden, gemilerin suyunu boşaltan tulumbalardan söz etmiş ve son olarak biri Pera’dan Haliç’e, diğeri de Anadolu sahillerine kadar uzanan iki köprüden bahsetmiştir.

Fakat Leonardo da Vinci, bu yazdığı mektuba cevap alamamıştır. Öyle düşünülüyor ki bunun nedeni mektubunun padişaha sunulan çevirisinde başa yazılan “kâfir”den de görüleceği üzere Leonardo’nun Müslüman olmamasıydı. Bilindiği üzere sofu bir hükümdar olan II. Bayezid, Müslüman olmayanlar konusunda oldukça tutucuydu.


Ölümü

Bayezid, tahttan çekildikten sonra yanına bazı adamlarıyla dört yük akçe alarak Dimetoka’ya gitmek üzere İstanbul’dan ayrıldı. Selim babasını şehir dışına kadar uğurladı. Tahtırevana binen Bayezid günde 5-6 km. yol alabiliyordu. Çorlu yakınındaki Abalar köyüne varıldığında fenalaştı ve 21 Mayıs 1512 de vefat etti. Ölüm sebebi çok şüpheli olan Bayezid’in bazı yerli ve yabancı kaynaklardaki kayıtlara göre Yavuz Sultan Selim tarafından zehirlenmiş olabileceği ihtimali üzerinde durulmaktadır. Cenazesi İstanbul’a getirildi ve bugün kendi adıyla anılan Beyazıt Meydanı’nda yaptırtmış olduğu caminin yanına gömüldü. Daha sonra üzerine bir türbe yaptırıldı.

II. Bayezid

KAYNAKLAR :

1.BAYEZİD II – TDV İSLAM ANSİKLOPEDİSİ (Müellif : Şerafettin Turan)

2.Vikipedi

3.Bir Zamanlar Osmanlı Padişahlar Atlası (Boyut Yayınevi)

4.Kuruluşunun 700. Yılında Osmanlı (NESA Yayınevi)

5.Bunu Herkes Bilir (Kronik Kitap Yayınevi – Doç. Dr. Emrah Safa Gürkan)

233 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page