Tarihe bakıldığında Türk milletinin farklı milletlerle etkileşim içerisinde olduğunu görmemiz mümkündür. Bunlardan biri Almanlardır. Milletimizin bu etkileşimi sadece askeri, diplomatik olmamasıyla birlikte bu bir hayranlık, dostluk ve çıkar üçgenine dönüşmüştür. Resmi ilişkilere baktığımızda 250 yıllık bir geçmiş görülür lakin tarihte birkaç yüzyıl daha geriye gidip ilk ilişkilerin nasıl başladığına bakalım.
Tarihler 18 Mayıs 1190’ı gösterdiğinde III. Haçlı seferi sırasında Anadolu’ya gelen Alman Kayser Friedrich Barbaros’sa Konya’ya kadar gelir ve kuşatır fakat hem asıl hedefin Kudüs olması hem de yapılan barış antlaşması ile şehri kısa zamanda boşaltır. Böylece ilk diplomatik ilişkimiz başlamıştır. Tarihler 1212-1250’yi gösterdiğinde ise kültürel etkileşim başlayacaktır çünkü bu tarihlerde ünlü Türk-İslam düşünürleri olan Farabi ve İbn-i Rüşt’ün eserleri Almancaya tercüme ettirilmiştir. İleride bu etkileşimiz ne kadar yoğunlaştığını daha iyi anlayacağız.
Tarihte birkaç yüzyıl ilerleyince karşımıza Osmanlı devleti için çok önemli olan Viyana çıkıyor. Viyana, 27 Eylül- 16 Ekim 1529 tarihleri arasında I. Süleyman (Kanuni Sultan Süleyman) tarafından kuşatılmıştır. Kuşatma başarısız olmuş ve ordu İstanbul’a geri dönmüştür. Kuşatma sebebinin ise Avusturya Arşidükü Ferdinand’ın Budin işgali olarak bilinmektedir. İki taraftan da binlerce kayıp verilmiştir. 1529 yılında karşımıza bu sefer Martin Luther çıkıyor. Batı medeniyetini İslam tehlikesinden korumak için Türklere karşı savaşmanın her Hristiyan kimsenin üzerine vazife olduğunu bir eserinde yayınlamıştır.
Ardından 1543 yılında Alman halkına yazdığı yazıda Türklerin Yunanistan’ı ve Macaristan’ı almasını kıyamet alameti olarak gördüğünü yazmıştır. 1683 yılına geldiğimizde II. Viyana kuşatmasını görüyoruz ama bunun öncesinde XVI. yüzyıl orta ve sonlarına doğru ilişkilerin artarak yoğunlaştığını görüyoruz. 29 kişiden oluşan bir heyet İstanbul’a gelmiş ve bu insanlar Osmanlı Devleti ve Osmanlı milleti hakkında çeşitli yazılar ve kitaplar yazmışlardır. II. Viyana kuşatmasına geri dönersek çok mühim bir olay ile karşılaşıyoruz “Türk Vaftizi”. Bu uygulama II. Viyana kuşatmasında esir düşen Türklere uygulanmıştır. Yaşananlara bakıldığında dini boyutlu bir olay olduğu da söylenebilir. “Sahih Din Savaşları” denilen bu hadise ki bu sadece Müslüman, Hristiyan ve Yahudi dinleri ile yetinmeyip bu dinlerin kendi içlerinde ayrılan mezhepleri ile de çatışma durumu söz konusuydu. Zaten bu kriterler göz önüne alınınca XVI. yüzyılda ki vaftizin o zamanki din adamlarının bir uygulaması ve asimilasyon çabası olduğunu anlayabiliyoruz. Aslında bakarsak o zaman ki Türklerin asimile olmaktan başka şansı olmadığı açıktır çünkü ayrımcılık ve yaşam koşulları Türkleri bu yönde itmektedir. 1701 yılında Kutsal Roma Cermen imparatoru ve Lehistan-Litvanya birliği kralı Brandenburg, Prusya bölgesinin Prusya krallığı adı altında I. Frederick tarafından yönetilmesine izin vermiştir.
Kurulmasından hemen sonra Prusya, Avusturya’dan Silezya bölgesini alarak Silezya savaşları boyunca elinde tuttu. 1763 yılında savaş sona erdiğinde Prusya Doğu Almanya’daki en güçlü krallık haline gelmiştir. 24 Temmuz 1763’te ise Ahmet Resmi Efendi önderliğinde ilk Türk elçilik heyeti Berlin’e gelir. Prusya kralı II. Frederick ’in ülkesinde gerçekleştirdiği reformları duyan padişah tarafından, Prusya ile Rusya arasındaki yakınlaşmanın Osmanlı Devleti açısından tehlikeleri ve riskleri incelemek üzere elçi olarak Berlin’e gönderildi. Böylece Osmanlı Devleti’nin ilk Berlin büyük elçisi olmuştur. Bu vazifesini çok önem vererek yapan Ahmet Resmi Efendi İstanbul’a döndüğünde Sadaret Mektupçuluğuna atandı. 1789 yılında Ağustos sonlarında vefat etti. Bu hususta dikkat edilmesi gereken konu Prusya kralı II. Frederick’ in III. Mustafa’ya Ahmet Resmi Efendi aracılığıyla verdiği üç tavsiyedir.
Bunlar;
- Bol bol tarih okuyun, eski tecrübelerden faydalanın,
-Güçlü bir orduya sahip olmaya çalışın ve barış zamanında askerlerinizi sürekli eğitime tabi tutun,
-Hazineniz daima parayla dolu bulunsun, ekonomiye önem verin.
1790 yılında Osmanlı-Prusya ittifakını görüyoruz. Bu ittifakın temelinde yine çıkar ilişkisi yatmaktadır çünkü antlaşmanın yapıldığı ortama bakınca Avusturya imparatoru II. Leopold, Fransız devrimi ile paralel gerçekleşen Brabant Devrimi ile birlikte Belçika’da yıkılan iktidarını geri almak istiyordu. Britanya İmparatorluğu ve Hollanda Krallığı, Belçika’nın stratejik konumu nedeniyle kendi çıkarlarını korumak amacıyla Avusturya’yı desteklediklerini bildirmiştir. Buna karşılık Prusya, Avusturya’nın zor durumundan yararlanmak istiyordu. Prusya’nın diğer amacı da Polonya’nın Danzig ve Thorn kentlerini ele geçirmekti. Prusya, Avusturya ve Rusya’ya karşı Lehistan, Litvanya birliği ve Osmanlı İmparatorluğu’na ittifak önerisi kabul edildi. Osmanlı ise bu yolla Avusturya’dan kaybettiği toprakları geri alabilmeyi umuyordu. Bu ittifakın dediğimiz gibi devlet çıkarları arasında imzalanması söz konusudur.
Dikkat çeken yanı ise Osmanlı Devleti’nin Hıristiyan bir devletle gerçekleştirdiği ilk antlaşma olmasıdır. Helmut Von Molkte, dokuz yaşındayken Holstein Hohenfeld’e yatılı okula gönderildi. On bir yaşında Danimarka Kopenhag Harp Okulu’na girdi. 1818 yılında teğmen rütbesiyle Danimarka ordusuna göreve başladı. 1822 yılında Frankfurt’ta konuşlu 8. Piyade Alayı’na atandı. 1823 yılında Prusya harp akademisine başladı.1826 yılında Prusya ordusuna katıldı. 1835-1839 yılları arasında Osmanlı ordusuna öğretmenlik ve müşavirlik yapmıştır. Osmanlı başkumandanı Hafız Osman Paşa maiyetinde müşavir olarak Nizip muharebesine katıldı. Berlin’e dönünce önce Magdeburg’daki 4. Kolordu kurmay başkanlığına sonra veliaht Frederick Wilhelm’in yaverliğine atandı.
1857 yılında Frederick Wilhelm imparator olunca Genelkurmay başkanlığına getirildi. 4 Nisan 1891 tarihinde Berlin’de öldü. Cenazesi askeri törenle çevrili halde ve Kayser 2.Willhelm de dahil binlerce kişinin yer aldığı bir devlet töreni düzenlendi. Almanca,Danca, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca ve Türkçe olmak üzere 7 dil bilmekteydi. 1888 yılında devam eden demiryollarının İzmit-Ankara arasındaki kısmının yapımına bir Alman konsorsiyumu verilmiştir. Böylece etkili ilişkilerimiz artmaktadır. 1899-1903 yılları arasında ülkemize gelen Almanlar farklı illerimizde okullar açmıştır. Bu okulların tamamı ana okul, ilk okul, ortaokul ve lise düzeylerini kapsıyor. Osmanlı imparatorluğunda son döneminde gerçekleştirilen iki büyük demiryolu projesi, Hicaz ve Bağdat demiryollarında Alman şirketlerine ihaleler verilmiş ve Alman mühendisler çalıştırılmıştır.
İlerleyen yıllarda ise Balkan savaşlarından felaketle ayrılan Osmanlı ordusuna 1913 yılında Almanya’dan 42 kişilik bir subay grubu getirilmiş bu subaylar I. Dünya savaşı öncesi Osmanlı ordusunda düzenlemeler de bulunmuşlardır. Subaylardan öne çıkanları Liman Von Sanders ve Erich Von Folkenhayn’dır. Bu etkileşim Rusya ile ilişkilere zarar vermiştir. Osmanlı Devleti savaştaki ittifakı için ilk teşebbüsü geleneksel dostu saydığı Büyük Britanya’ya yapmıştır. Maliye nazırı Cahit Bey tarafından Ekim 1911 de İngiltere Bahriye bakanı Grey’e danıştıktan sonra “Şimdilik yeni bir siyasi bağlar altına giremeyiz” diyerek reddetmiştir.
Temmuz 1914’te Osmanlı bahriye Nazırı Cemal Paşa tarafından Fransa ile temasa geçilmiş ancak Fransa hükümeti” Rusya razı olmadıkça bu ittifak gerçekleşmez” sözleriyle Fransa’nın bu konudaki tutumunun olumsuz olduğunu belli etmiştir. Neticede Avusturya’dan gelen teklifi olumlu karşılayan Osmanlı devleti ittifaka katılmak üzere 22 Temmuz 1914 tarihinde Almanya’ya başvurmuştur. 27 Temmuz tarihinde İstanbul’da başlayan ittifak görüşmeleri 2 Ağustos’ta Osmanlı-Alman anlaşması ile sonuçlanmıştır. Osmanlı devleti artık yoğun bir şekilde savaş hazırlığı yapıyordu. Kazım Karabekir savaşa girmemiz konusunda şunları söyledi;” Almanlar bizi Cihan Harbine sokmak için esaslı 3 defa teşebbüste bulundular. Bunların ikisinde Enver Paşa, Türk Erkan-ı Harbiye’sinin menfi fikirlerini beğenmedi ve Cemal Paşa Talat Paşa gibi hükümetin ve İttihat Terakki’nin nüfuslu kişilerini de bu sefer kendi fikrine çekmiş olduğundan Almanların arzusu gerçekleşti”. Nitekim 10 Ağustos 1914’te Akdeniz’de İngiliz donanmasının takibinde kaçan Goeben ve Breslau adlı Alman kruvazörlerini Çanakkale Boğazına girerek Osmanlı Devleti’ne sığındılar. Boğazdan girişlerine izin verilen gemilere, ikmalleri ve satın alma işlemleri bitirilerek “Yavuz” ve “Midilli” adları verildi.
Bu savaş gemileri, Alman subayların kumandasında olarak ve Osmanlı hükümetinin izin vermiş olmasına rağmen bir kısım donanmayla birlikte Karadeniz’e açıldılar. 29 Ekim’de ise Osmanlı devletini savaşa sürükleyen çatışma oldu. Almanların, Osmanlı ordusunu hemen savaşa sokmak üzere yaptıkları baskı ve istekler doğrultusunda Enver Paşanın izniyle bir bombardıman yapıldı. Bu bombardıman ile Osmanlı Devleti fiilen savaşa girmiştir. Diğer taraftan Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesini istemeyen kabine üyelerinden yalnızca üçü istifa ederek tepki göstermişlerdir. 14 Ocak 1914’te Fatih Camii’nde okunan Cihat-ı Ekber ilanıyla Osmanlı Devleti resmen savaşa katılmış oldu. Osmanlı Devleti savaşa girdikten sonra art arda yenilgiler almaktaydı.
1918 yılı Almanya ve Osmanlı Devleti için bir felaketti. Almanya bu yılda süregelen açlık, ham madde ve gıda sıkıntısı nedeniyle ayrıca Rusya’dan Ekim Devrimi sonucu yayılan Bolşevik hareketleri ve grevler ve eylemler Almanya için hiç hoş olmayacaktı. Bu dönemde Filistin ve Irak cephelerinden yenilgiler alan Osmanlı çok zor durumdaydı. Bu yıl savaş ittifak devletleri için tam aleyhine gitmekteydi. Rusya’nın savaştan çekilmesi sonucu doğu cephesindeki gücünü batı cephesine aktarabilen Almanya, gücünü toplayarak mart ayında General Ludendorff komutasında bir taarruz başlatmayı başarmıştı. Kısmen başarılı olunsa da çıkan isyanlar ve Amerika tanklarının cepheye gelmesi sonucu taarruz geri püskürtülmüştü. Artık ittifak devletleri için yapılacak bir şey kalmamıştı. İlerleyen günlerde itilaf devletleri ile ittifak devletleri aralarında antlaşmalar imzalanacaktı. Bulgaristan ile 29 Eylül 1918’de Selanik Ateşkes Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu ile 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması, Avusturya-Macaristan ile 3 Kasım 1918’de Villa Guisti Ateşkes Antlaşması ve Almanya ile 11 Kasım 1918’de Rethondes Antlaşması imzalanmış ve savaş resmen sona ermiştir. Savaştan sonrada ilişkilerimiz etkili şekilde devam etmiştir.
Bu ilişkiler hem eğitim hem siyasi hem de ticari yönden devam etmektedir. 3 Mart 1924 tarihinde imzaladığımız dostluk antlaşması, Alman Arkeoloji Enstitüsü, 1929’da İstanbul’da bir şube açmıştır ve ayrıca 1932 yılında Almanya, Türk dış ticaretinde birinci sıradaydı. Hitler Almanya’sından kaçan bilim insanlarının da 1933’de Türkiye’ye sığınmaları da bizim açımızdan etkili bir hamleydi. II. Dünya savaşı etkileri yüzünden 1941’de bir saldırmazlık paktı imzaladık ve ilişkilerimizin gerilediğini görmemiz mümkündür. 3 Ağustos 1944 yılında Almanya’nın Türkiye ile tüm ilişkilerini kesmesi olası bir durumdu. Savaş sonrası tarihlere ve günümüze doğru geldikçe bu ilişkilerimiz daha ticari olacaktı. 18 Şubat 1952’de Türkiye Kuzey Atlantik Paktı’na (NATO) girer. 1961 yılında Türk-Alman işgücü antlaşmasının imzalanması ileride olası bir işçi transferi için taban hazırlamıştı nitekim 1972 tarihinde Almanya’daki Türk işçi sayısına bakılırsa 500 bini aşmıştı. Bu kadar çok Türk’ü ülkelerinde istemeyen Neonaziler Mölln ve Solingen’de Türklere saldırıda bulundu. Bu tarz olumsuzluklar olsa da ilişkilerimiz devam etmiştir. 2014 yılının Türk-Alman bilim yılı ilan edilmesi ile artık mevcut hükümet ilişkilerimize yön vermektedir.
GALERİ
I. Friedrich Barbarossa
I. Viyana Kuşatması
Martin Luther 46 Yaşındayken.
II. Viyana Kuşatması
Türklerin savaştaki genel durumu hakkında bilgi veren bir İngiliz gazetesinden kesit. The London Gazette - 30 Temmuz 1683 Pazartesi
Asimilasyon ve Uyum Arasında “Ganimet Türkleri”
Ahmet Resmî Efendi'nin elçilikle bulunduğu II. Frederick ’in Potsdam Sanssouci Sarayı’nda 18.yüzyıl yel değirmeni.
Helmuth Karl Bernhard von Moltke
"Üç İmparatorun Birliği"
İttifak Devletleri liderlerini gösteren Alman kartpostal.
Hitler Almanya’sından kaçan bilim adamları 1933’te Türkiye’ye gelir.
KAYNAKÇA:
1 Erdoğan Keskinkılıç, “Ein kurzer Einblick in die Geschichte deutsch-türkischer Beziehungen”, INID Institut, 2002,
11.03.2014
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, II. Cilt, 7. Basım, Türk Tarih Kurumu Yayınları
Robert Mantran, Osmanlı Tarihi I. Cilt, Çeviren Server Tanilli, Adam Yayınları
Potyemkin, Vlademir (2009). Uluslararası İlişkiler Tarihi (Diplomasi Tarihi) 1.Kitap. Attila Tokatlı tarafından çevrildi. Evrensel Basım Yayın.
Beydilli, Kemal (1984). 1790 Osmanlı-Prusya ittifakı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yakın Çağ Tarihi. s. 67.
Otto Friedrich, Blood & Iron: From Bismarck to Hitler the von Moltke Family’s Impact on German History (HarperPerennial, 1995), pp. 10-15.
20. yüzyıl Siyasi Tarihi - Fahir Armaoğlu,
5C Oral Sander, Siyasi Tarih, Haziran 1998, s.
Comments