BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ
آل سلچو
Türkler’in İslâmî devirde kurdukları en büyük hânedanlardan biri (1040-1308) olan Büyük Selçuklu Devletini ilk olarak nerden geldiklerini ve hangi boya mensup olduklarını öğrenerek başlayacağız.
Selçuklular, Oğuzların Kınık boyuna mensup bir boydur. (Oğuzlar; Türkiye, İran, Azerbaycan, Irak ve Türkmenistan Türklerinin ataları olarak kabul edilen bir Türk kavmidir. Oğuz adına ilk defa Göktürk Kitabelerinde rastlanmıştır.)
SELÇUKLU BAYRAĞI VE ANLAMI
Selçuklu bayrağı mavi zemin üzerinde bulunan çift başlı kartaldan oluşmaktadır. Bayrağın üzerinde siyah ok ve yay bulunduğu da bilinmektedir. Çift başlı kartal Doğu’yu ve Batı’yı temsil ederek, Selçuklunun hükmettiği alanları simgelemektedir. Çift başlı kartal Selçuklulardan önce ve sonra da birçok devlet tarafından kullanılmıştır.
Selçuk Bey Oğuz Yabgusunun yanında büyümüştür. Asil olması ve kumandanlık vasıflarına sahip olması sebebiyle subaşı tayin edilmiştir. Bu da diğer devlet adamları ve kumandanlarının Selçuk Bey’i kıskanmasına yol açmıştır. Selçuk Bey’in yabgunun sarayına gidip yanı başına oturması da hatunun dikkatini çekmiştir ve ona da ağır gelmeye başlamıştır. Yabgu, Hatunun tesirinde kalır ve Selçuk Bey’i bertaraf eder. Selçuk Bey 100 süvari, kalabalık maiyeti ve çok sayıda hayvan sürüsüyle birlikte muhtemelen 350 (961) yılında Oğuz yabgusunun kışlık merkezi Yenikent’ten Siriderya nehrinin aşağı mecrasında bulunan Cend şehrine gider. Cend o zamanlar gayrimüslimler ve Müslümanlar arasında bir sınır gibiydi ve eğer birlikte yaşamak zorunda oldukları halkın dinini ve adetlerini benimsemeselerdi küçük bir topluluk olarak kalacaklarını tahmin etmişti Selçuk Bey ve bu sebepten dolayı Müslüman olmaya karar verdiklerini açıkladı. Daha sonra Harizm’in Zendek şehrinden (Bazı İslâm coğrafyacıları Hârizm’i (Hârezm, Harzem) batıda Oğuz Türkleri’nin ülkesi, güneyde Horasan, doğuda Mâverâünnehir, kuzeyde yine Türk topraklarıyla çevrili bir ülke olarak tanıtır) ve Buhara (Özbekistan) ya elçi göndererek Kuran’ı ve İslamiyet’i öğretecek kişiler gönderilmesini istedi. Onların çeşitli hediyelerle birlikte yolladığı hocalar sayesinde İslâmiyet Selçuk’a bağlı Oğuzlar arasında hızla yayılmaya başladı.
Selçuk Bey’in beş tane oğlu vardır, oğullarından biri (Mikail) gayrimüslimlerle yapılan bir savaşta hayatını kaybetmiştir. Mikail’in Tuğrul ve Çağrı isimli iki oğlu yetim kalmıştır artık ve bunun üzerine dedeleri Selçuk Bey tarafından büyütülüp yetiştirilmişlerdir. Anneleri ise Türk geleneğine göre babaları hayatını kaybedince amcaları Yusuf ile evlendirilmiştir.
Selçuk Bey Müslüman olduktan sonra itibarı artmıştır ve etrafında kalabalık kitleler toplanmıştır. Gayri Müslim Türkler’e karşı gerçekleştirilen seferler ve Oğuz Yabgu Devleti’yle yapılan mücadeleler neticesinde Cend, Selçukluların hâkimiyetine girmiş ve Selçuklu Beyliği’nin merkezi olmuştur. Selçuk Bey bu tarihten itibaren “el-Melikü’l-gāzî” unvanıyla anılmaya başlanmıştır. Selçuk Bey sadece kendine bağlı olan Oğuzlar tarafından değil Sâmânîler ve Karahanlılar arasında da itibar sahibi idi. Samaniler Karahanlılar karşısında Selçuk Bey’den yardım istemiş ve bunun üzerine Selçuk Bey oğlu Arslan Yabgu’yu yardım için göndermiştir bunun üzerine Sâmânîler kaybettikleri toprakları geri alabilmişlerdir. Böylece Selçuk Bey, mahallî bir bey olmaktan çıkıp iki devlet arasındaki olaylara müdahale eden bir lider vasfını kazandı. Sâmânîler Selçuk Bey’in yardımına karşılık Buhara yakınlarındaki Nur kasabasını Selçuk’a bağlı olan Oğuzlara vermiştir. Selçuk Bey Cend’ de kalırken oğlu Arslan Yabgu kendi emri altındaki Oğuzlarla Nur kasabasına yerleşmiştir. Daha sonra ise Samaniler Karahanlılar’ı Selçukluların yardımıyla yıkmıştır.
Selçuk Bey yaklaşık 1007 yılında Cend şehrinde hayatını kaybetmiştir.
Selçuk Bey'in tarih sayfalarındaki görünüşü
ARSLAN BEY DÖNEMİ
ارسلان بن سلچوق
Selçuk Bey’in ölümünün ardından 397(1007) tahta en büyük oğlu Arslan Bey geçmiştir. Bazı kaynaklarda kendisinden İsrail olarak da bahsedilmektedir ama Türkçe ismi Arslan Yabgu’ dur ve bu isimle tanınır.
Arslan Bey tahta geçmeden önce de babasının ona verdiği vazifeleri layığıyla yerine getirmiştir. Samaniler Karahanlılar karşısında Selçuk Bey’den yardım istediğinde Selçuk Bey yardım için Arslan Bey’i göndermiştir. Arslan Bey'in yardımıyla Samanîler Karahanlıları mağlup etmiştir.
Bu vesileyle Buhara ile Semerkant arasında yer alan Nur kasabası bölgesi Selçuklulara yurt olarak verilmiştir.
Karahanlılar Ekim 999’da Samanilere son vermiştir. Bu olay Arslan Bey’in ve ona bağlı Türkmenler’ in nüfuzlarını ve itibarını arttırmıştır. Karahanlılar’ın elinden kaçmayı başaran Sâmânî şehzadesi Karahanlılar’ a karşı yine Arslan Bey’ den yardım istemek zorunda kaldı. Birlikte Semerkant civarına geldiler. Kûhek denilen yerde Karahanlı Subaşı Tegin’i bozguna uğratarak çok sayıda kumandan ve askeri esir aldılar (1003). Daha sonra İlig Han Nasr’ı mağlûp ettikleri gibi ertesi yıl da Karahanlılar karşısında aynı şekilde zafer kazandılar (1004). Arslan, babası Selçuk’un 1009’a doğru Cend’de ölmesi üzerine, Yabgu unvanıyla ailenin başına geçti. Karahanlı Hükümdarı İlig Han Nasr 1012 yılında öldü; Arslan Yabgu aynı aileye mensup olan Ali Tegin ile anlaşma yaptı ve bu anlaşmaya karşı çıkan Karahanlı İlig Han Muhammed b. Ali’yi bozguna uğrattı. Ali Tegin Arslan Yabgu’nun desteğiyle Buhara’ya hâkim oldu. Bu sayede dikkatleri üzerine çeken Arslan Yabgu giderek kuvvet kazanınca, endişeye kapılan Karahanlı Hükümdarı Yûsuf Kadır Han ile Gazneli Sultan Mahmud 1025 yılında “bütün İran ve Turan meseleleri” ni görüştükleri meşhur Mâverâünnehir (Mâverâünnehir, Orta Asya'da, Ceyhun ve Seyhun nehirleri arasında kalan tarihi bölge. Bugün bu bölge Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan arasında bölünmüştür) mülâkatında Arslan Yabgu idaresindeki Selçuklular’a karşı gerekli tedbirleri almayı, onları Türkistan ve Mâverâünnehir’den uzaklaştırıp Horasan’a sürmeyi kararlaştırdılar. Onlara mukavemet edemeyeceğini bilen Arslan Yabgu ile müttefiki Ali Tegin bu sırada çöllere çekilmişlerdi. Gazneli Mahmud mertliği, savaşçılığı ve yıldırım hızıyla düşman üzerine saldırması gibi meziyetleri sebebiyle herkesin çekindiği Arslan Yabgu’yu yakalamak için hileye başvurdu. Bir ziyafet için Semerkant’a çağırdığı Arslan Yabgu’yu oğlu Kutalmış ve bazı arkadaşlarıyla birlikte tevkif ederek Kālincâr Kalesi’nde hapsetti. Ona bağlı çok sayıda Türkmen’i de öldürttü, geri kalanlar da başsız vaziyette çeşitli yerlere dağıldılar (1025).
1030 yılına gelindiğinde Selçuklu ailesinde Arslan Yabgu'nun tevkifiyle ön plana çıkan Tuğrul Bey ve Çağrı Bey Gazneli Mahmud'un ölümüyle başa geçen oğlu Sultan Mesud'dan Arslan Yabgu'nun serbest bırakılmasını isterler. Aynı mesajla kendisine itaat edeceklerinin mesajını da ileten Tuğrul ve Çağrı beylerin teklifi üzerine Sultan Mesud, Arslan Yabgu'yu Belh e getirir. Ondan yeğenlerine bozgunculuktan vazgeçmelerini söylemesini emreder. Arslan Yabgu da Tuğrul Bey, Çağrı Bey ve Musa Yabgu' ya haber göndererek Sultan Mesud'un buyruğunu iletir. Ayrıca elçiye bir "biz" (dikiş aleti) vermelerini ister. Elçi mesajı ileterek; mesaj mahiyetindeki "biz" i teslim edince onlar yeniden karışıklık çıkarmaya başlar. Bunun üzerine Gazneli Sultan I. Mesut, Arslan Yabgu'yu yeniden hapse attırır.
Türkmenlerin Arslan Yabgu'yu kurtarma teşebbüslerine karşın hapishaneden kurtulamaz. Sadece oğlu Kutalmış bir fırsatını bulup hapishaneden kaçarak Buhara'ya döner.
Arslan Yabgu yedi sene kaldığı hapishanede vefat eder.
MÛSÂ YABGU DÖNEMİ
موسى يبغو
Selçuklu’ nun kuruluş döneminde önemli rol oynayan hanedan mensuplarından biri de Musa Yabgu’ dur. Selçuk Bey’in oğullarından Arslan Yabgu’ nun Gazneli Mahmud tarafından esir edilmesinden sonra ailenin en yaşlı üyesi olarak Mâverâünnehir ve Hârizm’de Selçuklular’ın liderliğini üstlendi. Fakat idare fiilen Tuğrul ve Çağrı Beylerin ellerindeydi.
Mâverâünnehir’ de sıkıntı içinde olan Tuğrul ve Çağrı beyler daha elverişli topraklar aramaya karar verdiler. Tuğrul Bey çöllere çekilirken Çağrı Bey, 3000 kişilik bir süvari birliğinin başında Gazneli hâkimiyetindeki Horasan’dan Anadolu’ya doğru hareket etti. →
HORASAN’DAN ANADOLU’YA
Anadolu’yu yurt edinmeye yönelik Türk akınları XI. yüzyılda başlamıştır. Horasan’ın artan nüfusa yetersiz hale gelmesi Türkleri yeni bir yurt arayışına yöneltmiştir. Büyük Selçuklu hanedanından Çağrı Bey 1015 – 1021 yılları arasında Anadolu’ya yönelik seferler düzenlemiştir. Keşif niteliğindeki bu seferlerden sonra Anadolu’nun Türklerin yaşamına uygun bir yer olduğu anlaşılmıştır. Bu durum Anadolu’ya yönelik akınların hızlanmasına ortam hazırlamıştır. Göçlerin Nedenleri Selçukluların Tuğrul Bey’den itibaren göçleri devlet politikası olarak teşvik etmesi Anadolu’nun coğrafi koşulları, iklimi ve yeryüzü şekilleriyle Türklerin konargöçer yaşayışlarına uygun olması Horasan ve Mâverâünnehir bölgesinde dış baskıların artması Türkmen grupların yerleşik halk için sorun olmaya başlaması
→Selçuklular’ın 426 (1035) yılında Horasan’a göç etmesinin ardından Gazneliler’ le yapılan savaşlar, hânedanın genç üyeleri Tuğrul ve Çağrı Bey kardeşlerin güç kazanmasına ve amcaları Mûsâ Yabgu ile eşit seviyeye gelmelerine zemin hazırladı. Ve yine 425 (1035) yılında dostları Hârizmşah Hârun, Gazneli vezirinin düzenlediği bir suikastın kurbanı oldu. Onun ölümünün ardından Selçuklular Hârizm’de daha fazla kalamadılar. Tuğrul ve Çağrı beyler yanlarında amcaları Mûsâ İnanç Yabgu, Yûnus Yinal, İbrâhim Yinal ve kuvvetleri olduğu halde Ceyhun nehrini geçip 10.000 atlıyla Gazneli Devleti’ne ait Horasan topraklarına ulaştılar. Gazneliler o sırada sadece İslâm âleminin değil dünyanın en kuvvetli imparatorluklarından biriydi. Selçuklular’ın sayısı Merv’e ve Nesâ’ya doğru ilerledikçe arttı. Tuğrul Bey ile Çağrı Bey’in Horasan’a geçmesiyle Selçuklu Devleti’nin temelleri atılmış oldu. Selçuklular’ın Gazneli topraklarına girdiğini Cürcân’da haber alan Sultan Mesud büyük bir endişeye kapıldı. Gazneli Veziri Ahmed b. Abdüssamed, “Bugüne kadar işimiz çobanlarla idi, şimdi ülkeler zapteden beyler geldi”; diğer bir devlet adamı da “Horasan elden gitti” diyerek üzüntülerini dile getirdiler.
Mûsâ Yabgu, Tuğrul ve Çağrı beyler Sultan Mesud’a bir mektup göndererek halifenin “mevlâ”sı olduklarını, sultanın hizmetine girmek istediklerini, böylece Dihistan Hârizm, Balhan dağı ile Ceyhun tarafından gelecek akınları önleyeceklerini, Irak ve Hârizm Oğuzları’nı da bölgeden uzaklaştıracaklarını, buna karşılık Nesâ ve Ferâve vilâyetlerinin kendilerine ihsan edilmesini istediler. Vezirin, durumun iyice anlaşılması için biraz beklenilmesi teklifine rağmen Sultan Mesud, Hâcib Begtoğdı kumandasındaki 17.000 kişilik bir orduyu Selçuklular’ın üzerine gönderdi. Gazneli ordusu Nesâ civarında yapılan savaşta
(426\1035) bozguna uğradı. Bu zaferle Selçuklular büyük bir güven kazandılar ve bölgede bir devlet kurabileceklerine inanmaya başladılar. Sultan Mesud yenilginin ardından barışı tercih etti. Dihistan’ı Çağrı Bey’e, Nesâ’yı Tuğrul Bey’e, Ferâve’yi Mûsâ Yabgu’ya verdi. Kendilerine bir tür özerklik tanınan Selçuklular bunun karşılığında Gazneli sultanına tâbi olacak ve içlerinden biri devlet merkezi Gazne’de oturacaktı. Selçuklu beylerine menşur, hil‘at, sancak, külâh, Türk geleneğine göre eyerli at ve altın kemer gönderildi (Ağustos 1035). Ancak beyler, Sultan Mesud’un yenilgi üzerine hemen barışa yanaşmasını onun zayıflığının bir göstergesi olarak yorumladılar ve barışı ciddiye almayıp kendilerine gönderilen hil‘atleri yere attılar. Nesâ zaferinin ardından Selçuklular çeşitli yerlerden gelen Oğuz topluluklarının katılmasıyla daha da kuvvetlendiler. Bu dönemde Irak Oğuzları’ndan bir kısmı Selçuklular’ın hizmetine girdi. Selçuklular’ın Horasan’a gelmesi ve bazı sınır yörelerini işgal etmesiyle Ceyhun ve Balhan yolları açıldı, böylece Oğuzlar’dan bir kısmı daha bölgeye intikal etti.
Selçuklular yerleşme izni almalarına rağmen ileri harekâtlarını durdurmadılar ve yeni şehirler ele geçirmeye başladılar. Bu sefer çok daha büyük bir ordu hazırlatan Sultan Mesud, Selçukluların tamamen imha edilmesini emretti. İki ordu bu kez Serahs yakınlarında karşılaştı ve büyük bir meydan savaşı yaşandı. Bu savaştan zaferle ayrılan Selçuklular, bağımsızlıklarını da ilan ettiler. 1037 yılındaki Serahs Savaşı Büyük Selçuklu Devletinin kuruluş fermanı oldu.
Selçuklu Devleti’nin Büyük Kağanı Tuğrul Bey seçildi. Tuğrul Bey kardeşi Çağrı Bey’e ve amcası Musa Yabgu’ya da ortak kağanlık verdi. Herkes kendi bölgesinde bağımsız hareket edebilecekti. Başkent Nişabur olarak belirlendi ve başkentin hakimiyeti Tuğrul Bey’e verildi.
Selçuklu’ nun kendi topraklarında bağımsızlık ilan etmesini kaldıramayan Sultan Mesud, büyük bir ordu hazırladı ve bizzat kendisi sefere çıktı. Dandanakan denilen mevkide iki devletin kaderi belirlenecekti.
DANDANAKAN SAVAŞI (1040)
1040 yılında gerçekleşen Dandanakan Savaşı Gazneli ve Selçuklu ordularının karşılaştığı en büyük savaştır. 100 bin kişilik ordusuyla Selçuklu Devleti üzerine giden Sultan Mesud önce Nişabur şehrine girdi. Şehrin savunulamayacağı anlaşıldığından Selçuklular burayı terk etmiş ve vur-kaç taktiğiyle Gazneli ordusunu yıpratmaya başlamıştı. Selçuklu saldırıları Gaznelilerin erzak tedarik etmesini engelliyordu ve su sıkıntısı da baş göstermişti. Su ve erzak tedariki için Merv şehrine ilerleyen Gazneliler Dandanakan önlerine geldiklerinde Selçuklu taarruzuyla karşılaştılar. Selçuklu taarruzuna karşı koymaya çalışan Gazneli ordusu su kuyularına ulaşmaya çalışıyordu.
Su kuyularına ulaşamayan ve iyice bitkin düşen Gazneliler taarruzlara daha fazla dayanamayarak çekilmeye başladı ve bu esnada da büyük kayıplar verdi. Sayıca çok üstün olmalarına rağmen Selçukluların vur-kaç stratejisi karşısında tutunamamışlardı. Sultan Mesud maiyetiyle birlikte savaş alanını terk etti ve Hindistan’a doğru kaçtı. Bu savaş Gaznelilerin otoritesini yıkarken, Büyük Selçuklu çağını başlatmıştı.
Dandanakan Savaşı’ndan sonra Gazneli otoritesini tamamen yıkan Büyük Selçuklu, Karahanlıların da zayıflamasıyla Türk dünyasının yegâne gücü haline geldi. Gazneli Hükümdarı Mesud’ un Hindistan’a kaçmasını fırsat bilen Selçuklular Gazne’ ye girerek devlet hazinesini de ele geçirdiler. Bu sayede ihtiyaç duydukları maddi imkanlara da sahip olmuşlardı.
Büyük Selçuklu Devleti kazandığı zaferlerle İran ve Türkistan bölgesinin hâkimi haline gelmişti. Kısa sürede yeni seferler düzenleyen Tuğrul ve Çağrı Beyler Kirman, Cürcan, Hamedan ve İsfahan’ı ele geçirdiler. Dandanakan Savaşı’ndan sadece 1 yıl sonra, Büyük Selçuklu Devleti 1 milyon km2’lik alana hükmediyordu.
Türk dünyasının tartışılmaz lideri haline gelen Büyük Selçuklu Devleti artık İslam sancağını da almaya hazırlanıyordu. Bu dönemde Abbasi halifesi Şii Büveyhoğullarının baskısı altındaydı. Bağdat bile Şiiler tarafından kontrol ediliyor, Mekke ve Medine’de hutbe Fatımi halifesi adına okunuyordu. Bu durumdan rahatsız olan Abbasi Halifesi Tuğrul Bey’den yardım istedi.
Tuğrul Bey 1055 yılında bizzat sefere çıkarak Bağdat üzerine yürüdü. Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in Bağdat’a girmesi üzerine Büveyhoğulları çatışmayı göze alamayarak Bağdat’ı terk ettiler. Artık Hilafet Şii baskısından kurtulmuştu.
Tuğrul Bey’in bu başarısı Halife tarafından “Doğu’nun ve Batı’nın Sultanı” unvanı verilerek onurlandırılmıştır. Bu seferden sonra İslam dünyasının askeri gücü Büyük Selçuklu olurken hilafet yalnızca dini bir müessese olarak devam etmiştir. Şii tehdidinin ortadan kaldırılması Tuğrul Bey’in İslam dünyasında otorite kurmasını kolaylaştırmıştır.
Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluş aşamasını başarıyla gerçekleştiren Tuğrul ve Çağrı Beyler birçok fetih hareketinde bulunarak Türk yurdunu genişletmişlerdir. Çağrı Bey1060 yılında,Tuğrul Bey ise 1063 yılında vefat etmiştir.
SULTAN ALPARSLAN DÖNEMİ
آلپ ارسلان
Türk tarihi altın devirlerine girerken Selçukluda taht mücadelesi başlamıştı. Tuğrul Bey’in erkek çocuğu olmadığından veliaht olarak Çağrı Bey’in büyük oğlu Süleyman’ı göstermişti. Çağrı Bey’in diğer oğlu Alparslan kardeşinin sultanlığını tanımadı ve başkente doğru harekete geçti. Durumdan haberdar olan Arslan Yabgu’nun oğlu Kutalmış da tahtı ele geçirmek için harekete geçti. Alparslan’dan önce davranan Kutalmış başkent Rey’e vararak şehri kuşattı.
Zor durumda kalan Selçuklu veziri Amidül Mülk Alparslan’dan yardım isteyerek, Sultanlığın onun hakkı olduğunu belirtti. Hocası Nizamülmülk ile yolda olan Alparslan haberi öğrenince harekâtına hız verdi. Fakat Rey yakınlarına geldiklerinden yağmurlardan dolayı balçıklaşan toprak atların ve ordunun ağırlıklarının hareket etmesini engelliyordu. Bu durum karşısında taarruza geçip geçmemekte tereddüt eden Alparslan’a Nizamülmülk yol gösterdi. Taarruz etmesini ve Allah’ın izniyle zaferin kendisine bahşedileceğini anlattı. Hocasının da teşvikiyle harekete geçen Alparslan yapılan savaştan zaferle ayrıldı. Kutalmış savaş meydanın öldürüldü. Artık Büyük Selçuklu Devleti liderine kavuşmuştu.
Büyük Selçuklu hükümdarları arasında ismini en çok duyduğumuz şüphesiz ki Alparslan’dır. Bunun nedeni yaptığı birçok büyük fethin yanında Malazgirt zaferini de kazanmış olmasıdır. Türk tarihi onun sayesinde yeni bir sayfa açmıştır.
Sultan Alparslan tahta çıktığı ilk günden beri batıyı yani Anadolu’yu hedefliyordu. 1064 yılında çıktığı seferde Bizans topraklarına girerek, Kars ve Ani kalelerini ele geçirdi. İslam dünyası uzun zamandan sonra yeni bir cihada şahit oluyor ve İslam sancağı Selçuklu elinde yükseliyordu.
1065 yılında kargaşa yaratan Türkmen göçlerini düzene sokmak ve başıbozukları hizaya getirmek için Mangışak (Batı Hazar) bölgesine sefere çıkıldı. Burada bulunan Kıpçak halkları ve Türkmenler itaat altına alındı. Bu tarihten sonra yönünü tamamen Anadolu’ya çeviren Alparslan Gürcü ve Ermeni Prensliklerinin üzerine sefer düzenleyerek onları da itaati altına aldı. Bu sayede sorun çıkarabilecek engelleri teker teker kaldırıyordu.
Tarihler 1070’i gösterdiğinde Şii Fatımi Devleti Abbasi Halifesi üzerinde baskı kurmaya çalışıyordu. Bunun üzerine Halife, Sultan Alparslan’dan yardım istedi. Alparslan İslam’ın keskin kılıcıydı ve talebe olumsuz cevap veremezdi. Sefer hazırlıklarına başlayarak Fatımileri tamamen ortadan kaldırmak için Mısır’a doğru harekete geçti. Bunu fırsat bilen Bizans İmparatoru da büyük bir ordu toplayarak Anadolu seferine çıktı. Bizans İmparatoru Roman Diyojen’in amacı Selçukluyu tamamen ortadan kaldırarak, İslam beldelerini de yakıp yıkmaktı. İki ordu geri dönülmez bir biçimde karşı karşıya gelecekti.
MALAZGİRT SAVAŞI
Malazgirt Savaşı Türk tarihinde çok ayrı bir yere sahiptir. Anadolu’nun kapılarını açan ve yaşadığımız yerleri Türk yurdu haline getiren adım Malazgirt’te atılmıştır.
Bizans İmparatorluğu 11. yy’da büyük sıkıntılar içerisindeydi ve sürekli taht mücadeleleriyle uğraşıyordu. 1068 yılında dul Bizans Kraliçesi ile evlenen Komutan Romen Diyojen Bizans İmparatoru ilan edilmişti. Yeni İmparatorun tek amacı Türkleri Anadolu’dan çıkarmaktı. Bunun için uzun uğraşlar sonucunda ve Bizans’ın tüm hazinelerini kullanarak 200 bin kişilik ordu oluşturdu. Bu ordu birçok milletten oluşan paralı askerlerden teşekkül ediyordu.
Bizans ordusunun sefere çıktığını haber alan Sultan Alparslan, Mısır seferini yarıda keserek Muş’a doğru harekete geçti ve karargâhını Rahve ovasında kurdu. Alparslan harekete geçtiğinde Rey’e giderek savunmayı burada kuracağı bilgisini yaymıştı. Bu haber üzerine Rey’e doğru hareket eden Bizans ordusu Rahve yakınlarına geldiğinde tepelerin tutulduğunu ve Selçuklu kuvvetlerinin karargâh kurduğunu gördü. Alparslan Bizans ordusunu yanlış yönlendirerek, konum olarak üstünlüğü ele geçirmişti.
Selçuklu ordusunun mevcudu yaklaşık 50 bin kadardı. Kendilerinden sayıca çok üstün bir orduyla karşılaşacaklardı. Fakat en büyük avantajları tek amaç uğrunda birleşmiş Müslüman Türklerden oluşmalarıydı. Bizans kuvvetleri bunun aksine paralı askerlerden meydana geliyordu. Sultan Alparslan Bizans kuvvetleri içerisinde soydaşlarının paralı asker olarak bulunduğunu öğrendiğinde casuslar göndererek iş birliğine davet etmişti. Peçenek ve Uz askerleri de soydaşlarına destek vermeyi kabul etmişti.
Malazgirt Savaşı 26 Ağustos Cuma günü başladı. Ok atışlarıyla düşmanı iyice yıpratan Selçuklu ordusu sahte ricata başlayarak düşmanı üzerine çekti. Bizans ordusu farkına bile varamadan hilalin içine girmişti. Selçuklu safına geçen Peçenek ve Uz Türkleri de Bizans ordusunun tamamen dağılmasını sağlamıştı. Bizans ordusu neredeyse tamamen imha oldu ve çok küçük bir kısmı kaçarak çekildi. Bizans İmparatoru Romen Diyojen de esir edilmişti.
MALAZGİRT SAVAŞI SONRASI ANADOLU
Malazgirt savaşından büyük bir zaferle çıkan Alparslan, Bizans İmparatorunu affetmiş ve bir anlaşma yaparak İstanbul’a göndermişti. Anlaşmaya göre Bizans Selçuklu’ ya tabii hale geliyordu. Fakat İmparatorun tahttan indirilerek öldürülmesi üzerine anlaşma geçerlilik kazanamadı.
Bizans ordusunu büyük oranda imha etmiş olan Alparslan komutanlarını görevlendirerek Anadolu’nun fethedilmesini emretti. Ayrıca komutanlara fethettikleri yerleri de yurt olarak verdi. Artık Anadolu’nun tapusu Türklerdeydi. Zaten bir yıl içinde Anadolu’nun büyük kısmı fethedildi ve Marmara kıyılarına kadar ulaşıldı.
Batı sınırlarını güvence altına alan Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan yönünü doğuya, yani Karahanlılar üzerine çevirmişti. Karahanlılar uzun süredir sorun çıkarıyordu, özellikle de Bizans ordusunun gelişini fırsat bilen Karahanlı beyleri sınır tacizlerini arttırmıştı.
Doğu seferine çıkan Alparslan Berzem Kalesi önlerine geldi ve uzun bir kuşatmadan sonra kaleyi ele geçirdi. Kalenin düşmesinden sonra kale komutanı Yusuf El Harezmî’yi huzuruna çağırtan Alparslan, bu hainin beklenmedik anda saldırması sonucu bıçaklanarak ağır yaralandı. Bıçak büyük ihtimalle zehirliydi ve koca Sultan’ın şehit olmasına neden olmuştu. Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan 25 Kasım 1072 tarihinde öldürüldü.
MELİKŞAH DÖNEMİ
BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ'NİN EN GENİŞ SINIRLARI
Türk ve İslam tarihi Alparslan gibi birçok yiğide şahit olmuştur. Alparslan’ın oğlu Melikşah’ın da babasından kalır yanı yoktu. Onun zamanında Selçuklu İmparatorluk haline gelmiş ve öneminin süper gücü olmuştur.
18 yaşında tahta oturan Melikşah’ın en büyük yardımcısı veziri ve atabeyi olan Nizamülmülk’tü. Selçuklu Sultanları Alparslan ve Melikşah döneminin en iyi devlet adamına sahiptiler. Bu sayede Türk tarihi en parlak dönemlerinden birini yaşadı. Siyasi ve askeri dehalar bir araya geldiğinde bu gücün karşısında durulması imkânsız hale geliyordu. Büyük Selçuklu Devleti de bu güce erişerek Tarih sahnesindeki yerini altın harflerle yazdırıyordu.
Sultan Melikşah tahta çıkar çıkmaz babasının şehit olmasına neden olan seferi tamamladı. Karahanlılar genç sultanın tecrübesiz oluşundan faydalanarak doğu sınırlarından toprak almak istiyorlardı. Fakat unuttukları şey Melikşah’ın yanında yılların tecrübesi Nizamülmülk bulunuyordu. Melikşah Karahanlıları ve Gaznelileri itaat altına alarak doğu sınırını güvence altına aldı.
Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Melikşah doğu seferinden dönünce amcasının isyanıyla uğraşmak zorunda kaldı. Kavurd Bey tahtı ele geçirmek için isyan etmiş ve başkente doğru ilerliyordu. Kavurd Bey isyanını bastıran Melikşah yönünü Anadolu’ya çevirmişti.
Anadolu’ya düzenlenen akınları devam ettiren Melikşah bir yandan da Fatımi sorunuyla uğraşıyordu. İslam dünyasına fitne sokan bu devlet ortadan kaldırılmalıydı. Fatımiler üzerine yapılan seferlerde Suriye ve Kudüs fethedildi. Selçuklu hakimiyeti her geçen gün genişliyor ve siyasi harita değişiyordu.
Melikşah döneminde siyasi harita birçok kez değişime uğradı. Bahsettiğimiz üzere bu dönem devletin en parlak çağıydı. Fetihler hız kesmeden devam ediyordu. 1078-1079 yıllarında Gürcüler üzerine sefer düzenlendi ve buradaki prenslikler itaat altına alındı. 1086 yılında Selçuklular Hicaz, Yemen ve Aden Körfezinde de hakimiyeti sağlamışlardı. 1089 yılında Melikşah tekrar Doğu seferine çıktı. İyice zayıflamış olan Karahanlıları mağlup ederek, Buhara ve Semerkant’ı fethetti. Böylelikle siyasi harita bir kez daha değişmiş ve Batı Karahanlı Selçuklu Devleti himayesine girmişti.
Sultan Melikşah’ın son dönemlerinde Nizamülmülk ile arası açılmıştı. Fitne peşinde koşanlar iki büyük Türk büyüğünün arasını açmayı başarmıştı. 1092 yılında bir suikast sonucunda önce Nizamülmülk öldürüldü. Birkaç ay sonra da Melikşah zehirlenerek öldü.
Sultan Melikşah son sultan değildi belki ama son güçlü sultan olduğu kesindir. Melikşah’ın ölümünden sonra çıkan taht kavgalarında devlet çok yıprandı ve güç kaybetti. Türk tarihinin en büyük sınırlarına ulaşan Büyük Selçuklu Devleti büyük bir hızla çöküşe geçti.
BÜYÜK SELÇUKLU YIKILIYOR…
Türk tarihi Büyük Selçuklu kadar ihtişamlı çok az devlet görmüştür. Fakat bu parlak dönem çok uzun sürmemiştir. Gerek Hasan Sabbah ve Haşhaşilerin faaliyetleri gerekse de makam peşinde koşan fitnecilerin iftiraları devleti çöküşe götürmüştür. Nizamülmülk ve Melikşah’ın ölümünden sonra istikrar sağlanamamıştır. Çok uzun bir süre taht kavgalarıyla geçmiştir.
Melikşah’ın ölümü üzerine veliaht olan Berkyaruk tahta geçti. Fakat amcası Tutuş, Berkyaruk’un hakimiyetini tanımayarak isyan etti. Uzun süren mücadeleler sonunda Tutuş öldürüldü. Tutuş’un ölümü taht mücadelelerini sonlandırmadı. Berkyaruk’un kardeşi Muhammed Tapar da isyan ederek tahtta hakkı olduğunu iddia etti. Berkyaruk ve Muhammed Tapar arasındaki mücadeleler uzun süre devam etti. Sonunda Berkyaruk ve Muhammed Tapar ayrı alanlarda hakimiyet kurdular. Yalnızca Büyük Kağan olarak Berkyaruk kabul edildi.
Berkyaruk 1104 yılında öldüğünde henüz 25 yaşındaydı. Onun yerine Büyük Selçuklu tahtına Muhammed Tapar geçti. Bu dönemde Büyük Selçuklu Devleti çok büyük zararlara uğramıştı. Hakimiyet alanı iyice daralan Selçuklu Haçlı saldırılarına da karşı koyamadı. Haçlı saldırıları devletin parlak döneminde başlasa karşılarında kocaman bir set bulacaklardı. Fakat Selçuklunun güçsüz olması ilk Haçlı Seferi’nin başarılı olmasına neden oldu.
Muhammed Tapar 1118 yılında vefat etti. Yerine oğlu Mahmut Selçuklu hükümdarı oldu. Mahmut’un hükümdarlığı uzun sürmedi ve Sencer tarafından tahttan indirildi. Artık son Sultan Sencer hükümdarlığı devralmıştı. Sultan Sencer tahta oturduktan sonra kısa süreli bir toparlanma yaşandı. Sultan birçok yeri itaat altına alarak devletin eski gücüne dönmesi için adımlar attı. Bu süreç Karahitayların Selçuklu topraklarına girmesiyle çok uzun sürmedi.
1141 yılında Karahitaylar ile yapılan Katvan Savaşı Selçuklu Devleti’nin iyice zayıflamasına neden oldu. Artık Selçuklunun ve Sultan Sencer’in hiçbir itibarı kalmamıştı. Katvan Savaşı Selçukluyu zayıf düşürdüğünden Sultan Sencer Türkmenlere yönelmiş ve onları itaat altında tutmaya çalışmıştı.
Türkmenlerin vergi vermek istememesi ve daha geniş yerler talep etmesi Sultan Sencer tarafından reddedildi. İsyan eden Türkmenler Sultan Sencer’i esir aldılar. Sultan serbest bırakılmasına rağmen, daha fazla dayanamayarak vefat etti. Son Sultan Sencer olmuştu. Onun 1157 yılında vefat etmesiyle Büyük Selçuklu Devleti tarihin tozlu sayfalarındaki yerini aldı.
Comments